1 Nisan 2010 Perşembe

Özgür ve Mutlu mu?

Renk cümbüşü havuz. Sarının en solgunu, kırmızı en çırtlağı, ismini daha önce duymadığın renklerin kumkuması. Tek siyah sensin belki. Kendine siyahı yakıştıramıyorsun ama diğer renklere de ait değilsin. Siyah iyidir, her anlama yer verir... Damdan atlar gibi atlıyorsun, hemen aşağıdaki rengarenk havuza. Kimse davet etmedi. Kimse gel buyur demedi. Havuzun içinde sarıp sarmalandın. Ağzına, burnuna giren, mutluluk. İyi de yüzüyorsun, ya da dalıyorsun demeli. Bir daha nefes almana gerek kalmayacak ve ömür boyu orada kalacaksın. Bunu isterdin. Olmayacağını biliyorsun. Keşkenden sonra şu dökülüyor ağzından, insan hayatta mutlu olmalı. Mutlu olmak için yaşamalıyız. Hayatın sırrı çözüldü. Avazın çıktığı kadar bağırmak istiyorsun bunu. Ağzını açar açmaz içeri biraz daha mutluluk giriyor. Biraz sonra karnın ağrımaya başlayacak. Başladı bile mi? Aç karna olduğundan bu kadar mutluluk yutmak yormuştur mideni. Hala hayata dair herkesin bildiği ama nedense sır denilen cümleni düşünüyorsun. Diğer duygulara haksızlık yaptığın aklına gelmiyor. Gelmez ki, sevgilinden ayrıldığında, kramplar girmişti midene, boğazın kuruyordu. Sırrında üzüntü olmamalı... Ölüm karanlıkta bir kaç adım öten de, gözlerini sana dikmeden, senin orada olduğunu bilmeden öyle bakarken, gençliğine acıyıp, titremiştin. Korku da yakışmaz bu sırra. Böyle kalsın, ağzın kulaklarına varsın, hamurunda sadece mutluluk olsun hayatın.

Yine de olmadı değil mi? Boğulduğunu hissetmek üzeresin. Boğuyor seni renkler. Etrafını sarmışlar. Mutluluk boğuyor seni. Hiç bir hareketi istediğin gibi yapamıyorsun. Kurtulman mı lazım? Kelimeyi doğru mu kullandım? Kurtulmak? Neden kurtulmak? Esaret altında mısın? Özgür mü değilsin? Gökten radyo dalgaları ile ışınlarla mutluluğu çizerlerken, içine düşmek bu kadar kolayken, gün aşırı duyduğun kelime, özgürlük, özgürlüğün kayıp gidiyor mu elinden?

Hiç yorum yok: